27.9.13

A$AP Rocky-Fashion Killa(Video)

A$AP Rocky,"Long.Live.A$AP." albümünün yeni klibini "Fashion Killa"ya çekti.klipte geçen sene Diamonds World Tour'un Amerika ayağında eşlik ettiği Rihanna'yla high brand mağazalarda gezen,alışveriş yapan A$AP;çok sevdiğim ingiliz sokak sanatçısı ya da -vandalı mı demeliyim?- Kidult'a da gönderme yapmış.hatta gönderme değil videonun sonunda direk kendisinin Marc Jacobs mağazasına yaptığı sanatsal saldırıyı koymuş.Kidult'ı kıskanmasam şuraya kendisiyle ilgili içinde yüzdüğüm bilgi deryasını akıtıcam ama yok kardeş,henüz 3 yaşında bir kardeşim var Kidult'ı ondan bile kıskanıyorum.bilmesin kimse.
neyse klipteki ikili kendini izletiyor,şarkıyı da sevdim.başarılı.

24.9.13

Miley Cyrus for Rolling Stone

Miley Cyrus,Rolling Stone'a kapak oldu,epey cüretkar pozlarıyla tabi ki! ne sandınız...





röportajda hayatı,değişimi ve daha birçok konuyla ilgili itiraflarda bulunan Miley röportaj için bir de anormal bi aktiviteye girişmiş.röportaj esnasında eğlenceli bi şey yapmak istediğini belirten kızımız "laser tag oynayalım dedim vazgeçtim,bowling için de fazla gencim geriye bi tek dövme yaptırmak kalmıştı" diyerek bir ayağının altına "Rolling" öbürüneyse "$tone" yazdırarak röportajı unutulmaz kılmış kendince.ve tüm bu dövme deneyimini de baya diyalog diyalog işlemişler dergiye.5-6 sayfalık şeyi okumaya üşenmiyorum diyenler buraya buyursun.
bu kızı kurtarın abilerim,holivud harcadı kızı USA partylerinde kokocu oldu,alın bunu :(

Mike Will Made It-23(ft. Miley Cyrus & Wiz Khalifa & Juicy J)(Video)

Miley Cyrus'ın yeni tarzını beğenmiş-tim ta ki ar damarı çatlayıp(?! jfdhkfd) yeri göğü yalamaya başlayana kadar...
bu kız napıyo cidden henüz kimse cevap veremedi.nişanlısıyla mutsuz ilişkisinin ve ayrılığının onu bu hareketlere(?) ittiği söylentileri var -ki ben bunu aşırı komik buluyorum-,bilemeyiz.esas merak ettiğim babasının durumu,adamcağız o uzun saçlarını deli gönlüne bağlasa çözülmez şu saatten sonra,ah Billy ah...
her neyse efenim,tüm sapık hareketlerini bi kenara koyarsak o sümük Miley gitti yerine femme fatale ve bir hayli stylish bi hatun geldi,iyi oldu,bunu yadsıyamayız.
son videosu "Wrecking Ball"un tartışmalar sebebiyle gerçekleştiğini düşündüğüm rekorundan sonra,kendisinin eşlik ettiği ve epeydir geri sayımı yapılan Mike Will Made It'in single'ı "23"ün videosu yayınlandı.bilmeyenler için şarkı genel olarak Air Jordan'lar ve içinde Wiz'in bulunduğu her şeyde olduğu gibi "eğlencesine" uyuşturucu kullanmak üzerine.
şaşırtan ufak bir ayrıntı verelim;Miley "23"te rap yapıyor.
neyse bu iş çok uzadı,buyrun video,keyifle izleyin.

23.9.13

Ciara-Overdose(Single)

Ciara,kendi adını taşıyan son albümünün 3.single'ı olarak "Overdose"u seçti.albümü dinlediğim ilk andan itibaren loop'a alıp çevir allah çevir dinlediğim ve çok sevdiğim bi şarkı olduğundan bu seçim beni epey sevindirdi.klibini de dört gözle bekliyorum.
keyifli dinlemeler.


Zedd-Stay The Night(ft.Hayley Williams)(Video)

"Stay The Night",ünlü prodüktör Zedd'in 24 Eylül'de piyasaya süreceği albümü Clarity:The Deluxe Edition'dan bir parça.kendisine çok sevdiğim Paramore'un solisti Hayley eşlik ediyor.ben şarkıyı epey başarılı buldum ama tadı damakta kalıyor biraz.daha uzun olsa daha keyifli olabilirdi.bu arada şarkının girişinde Hayley'in vokali epey vurucu.zaten Zedd'in de fikri bu yönde olsa gerek,kendisi verdiği bir demeçte "Hayley şarkının zor kısmını başardı ben sadece piyano çaldım" diyerek mütevazılık yapmış.
velhasıl kelam başarılı bir çalışma,dinlemeden geçmeyin derim.

18.9.13

Rock'n Coke(Büyük Serzeniş)

merabalar,size şöyle bi bi hafta falan önce bahsettiğim Rock'n Coke toplu kritiği tam olarak önünüzde bulunmakta.yazarımız bu sefer Justin Bieber konserini yazışından da anlayacağınız üzere objektifliğine yoğun güvendiğim adam Doğacan Akören...kendisi 2.kez aramızda.lafı daha fazla uzatmadan sazı Doğacan'ın eline veriyorum,yardır aslan!

merhaba, tekrardan ben. bu benim burada ikinci yazım oluyor, hatice sağolsun. sanırım, bu blog'un kadrolusu olacağım (ssk+yol isterim yıh yıh yıh)
 başlık bulmakta her zaman zorlandığım için bir başlık koyamadım, onu blog sahibine bırakıyorum. içinde  "ızdırap"  ve "festival" bulunan bir başlık atsın yeter.
 yazı organizasyon ve konserler diye iki başlık altında gidecek, o yüzden "bu adam konser dışında ne çok dırdır etti." olmasın, bozuşuruz.

ORGANİZASYON ve FESTİVAL ORTAMI
 nereden başlasam bilemiyorum. tamam showhow grubunun ilk büyük ölçekte etkinliği olabilir ama böyle büyük bir festival alıyorsan da lütfen bu kadar amatör olma. orada insanlar grupların hatrına durmasa, ana sahneyi başınıza geçirirlerdi. ulaşımından, tuvaletine genel olarak hayati fonksiyonları devam ettirmemizi engellemek adına ellerinden gelenleri yapmışlar, bu yüzden ayrıca bir teşekkürü hak ediyorlar.
ulaşım konusunda, dönüş dışında bir sıkıntı yaşamadık. metrobüs ile beylikdüzü oradan bir gün taksi bir gün de organizasyon otobüsü ile rahatça gittik. dönüşte ise sağolsunlar konserlerden yarım saat sonra servis bitirme hamlesi ile, survivor tadında maceralar yaşadık. dönüşte zaten organizasyon otobüsleri yalan olduğu için korsan servislerle, çorumlu oturuşu yaparak yolculuk ettik (gerçi ben hemen uyum sağladım, bir ara baya okul servisi tarzı bir servisin yerinde yarım saat uyudum.)
yemek konusu ise, ya insanların kafası basmadı ya da ben fazla içgüdülerime güvendim çünkü hiçbir zaman sırada beklemeyip istediğim şeyi istediğim şekilde yedim ve içtim. fakat burada da gece bütün pos makineleri patladı ve insanlar yağmaladı oraları. ertesi güne yetecek kadar yemek aldılar. burada da şuna değinmek istiyorum, zaten senin getirdiğin şebeke milletin telefonunu kaldırmazken bir de pos makineleri ile ekstra yük olunca, telefon ve pos makineleri tuğla niyetine kullanılmaya başlandı. yıl 2013, hala festivale gittiğin zaman internet çalışmıyor, bazen telefonun temel işlevleri bile çalışmıyor. ne yapalım dumanla mı haberleşelim?
tuvaletler için ayrı bir sayfa yazmam gerekiyor, sadece hayatımda bu kadar kötü bir şey görmedim. erkek olarak pisuvarda fazla muhatap olmadan işimi hallettim fakat tuvaleti kullanmak zorunda kalanları 5 dakika kendilerine getiremedik.
bunun dışında iyi olarak sahneler çok güzel kurulmuştu. milletin kafasını izlemeden rahatça istediğin yerde istediğini izleyebiliyordun. fakat bunun da tek olumsuz yani, bazen müzikler biribirini taciz ediyor, bazen çılgınlar gibi karışıyordu. bunun dışında sahne kurumlarının hepsini çok beğendim.
 peki şimdi aklınıza bir soru geliyordur "ne çok sızlandı hiç mi güzel bir şey yoktu?" diye. goa silent disco party ve coca-cola vending machine...
goa silent disco party, bence festivalin en zevkli, en güzel organizasyonundan biriydi. kısaca anlatmak gerekirse, adı üstünde, sessiz bir disco. kulaklığını takıyorsunuz ve platformda çılgınlar gibi dans ediyorsunuz. ne dışarıdan bir ses sizi rahatsız ediyor ne başka bir şey, kendi dalganıza bakıyorsunuz kısaca. dj'in güzel bir playlist'i eklenince iyice kaymaklı ekmek kadayıfı oldu. bunun yüzünden 2-3 tane grup kaçırdım ve geceye çok yorgun girdim. peki değdi mi? her saniyesi. ek not olarak: bu bazı gece kulüplerinde bayadır yapılıyor, özellikle gece 12'den sonra, bulursanız tereddüt etmeden dalın, pişman olmayacaksınız.
vending machine ne ola ki? para atıp kola almak mı eğlendirdi, bu kadar beklentiyi düşürdün eki eki." dediğinizi duyar gibiyim. vending machine'in olayı, ortasında bir tuş var, buna bastığınız zaman size bir görev veriyor, bu görevi tamamlarsanız da sürpriz bir ödül alıyorsunuz (ben bütün gün şapka diye ağlamıştım, bana şapka vermişti, hayatımın en güzel hediyesiydi resmen.). bu görevlerler ise psy dansı yapmaktan (öyle demeyin, orada çok eğlenceli oluyor.), klip canlandırmaya oradan da playback yapmaya kadar gidiyor. festivalin en zevkli ikinci organizasyonunu da bu seçiyorum.
 bunun yanında başka standlardan da bedava bir dünya şey ile eve döndüm. iksv standından, bu sene bienal'in ana teması "anne ben barbar mıyım?" tshirt, mudo'dan 562614 tane çanta ve bir tane beyaz t shirt. kent yani "future is now" standından güneş paneli ile çalışan şarj aleti, liste böyle uzar gider... bu sene şirketler güzel çalışmış belli, fazla sıkmadan kasmadan her şeyi dağttılar.
bunların dışında şarj makinesinin azlığı, bir ara çadırların orada muhtarın emriyle (evet, orada bir muhtarlık kurulmuştu.) kesilmesi gibi problemler de vardı fakat bunları yaşamadığım için bir yorumda bulunamayacağım.
   KONSERLER
her şeyden önce, şu eleştri ile başlamak istiyorum. bu kadar saçma bir kadro planlaması yapılamazdı. hala selah sue ve ellie goulding'i kaçırdığım için üzülüyorum. 7 eylül kadrosu çok zayıfken, 8 eylül kadrosu çok saçmasapan güçlüydü, böyle olunca kafadan çok grup kaçırdık. birazını 7 eylül'e kaydırsalardı, çok iyi olurdu ki alternatif sahnelerdeki çoğu grup ana sahnede çıksa çok daha zevk verirdi zaten.
7 Eylül, dediğim gibi benim için zayıf bir kadrodan oluştuğu için genelde bedava şeyler kovalamaya harcadım.
Ana sahnede Büyük Ev Ablukada ile açılış yaptık. Ben fazla haz etmediğim ve her zaman akustik yaptıkları için fazla  takip etmeden, koşarak parti arena'daki little boots konserie gittim. Little boots'tan biraz bahsetmek gerekirse, youtube şöhreti bir electro-pop grubu. Çok eğlenceli bir grup, kendilerini eğlendirirken, bizleri de eğlendirmeyi ihmal etmediler. Fakat günün ilk konseri olması ve fazla kişice bilinmemesi nedeniyle biraz fazla boştu, bu da eğlenmeyi zor kıldı. performansları çok iyiydi, çılgınlar gibi dans ettim.
manga konserine gitmedim, malum maNga, gidenler de pek memnun değildi fakat zero sahnesinde ayyuka harika işler çıkardı. bu adamlar zero sahnesini hak etmiyor.
editors, duman ve hurts'u fazla izlemek gelmedi içimden. beni çok fazla saran gruplar değiller. gerçi hurts'u, portecho çıkışı biraz dinleme şansı buldum. theo hutchcraft yeni dave gahan olma yolunda emin adımlarla gidiyor (kötü olarak söylemedim.), hareketleri, şarkı söyleyişi, her şeyiyle müthiş bir adam. eğer depeche mode tarzı synth-pop'tan hoşlanıyorsanız hurts kaçırmayacağız bir grup.

arctic monkeys, blog'da zaten bahsedildi o yüzden ben yazmıyorum buraya. ama reebok spor ayakkabılı, sheffield'ı alex döver bence bu halini. söyleyeceklerim bu kadar.
ve enerjimin son damlalarını harcadığım la roux. la roux konseri enfesti, tek kelime muhteşemdi, eve dönmek için ayırdığım  son enerjimi burada çılgınlar gibi dans ederek harcadım. albümündeki bütün şarkıları çaldılar (i'm not your toy, quicksand, colourless color...) ve bise "bulletproof" ile çıktılar. orada zaten topluluğun eğlencesi pik yaptı ve herkes çılgınlar gibi dans etti. doyamadık la roux'a, bir daha gelsinler.
8 Eylül ise benim için müthiş bir gündü. fakat dediğim gibi kadroyu ayarlayamamaları sonucu 1-2 tane iyi grubu kaçırdım. 14.30'da ana sahnede rebel moves ile başladık. bandare'yi dinledikten sonra, sıkılıp yemek yiyelim dedik. iyi ki demişiz, çünkü zero sahnesinde skindred çıkıyormuş. daft punk'ın adidas için hazırladığı bir imperial march remix'i vardı, sahneye öyle çıktılar. iyi ki öyle çıkmışlar, kalmamız için çok büyük bir etken yaratmış oldular böylece. abi ben hayatımda böyle çılgın eğlendiren bir grup olarak prodigy'i biliyordum ama adamlar aşmış. her telden şey çaldılar, pop, nu-metal oradan dubstep, aklınıza ne geliyorsa vardı. bunun yanında t-shirtleri çıkartıp helikopter yaptırmak, devil horn yaptırıp sert bir şey beklerken thrift shop çalıp, bizi dans ettirmeler, çömeltip zıplatmalar... aklınıza eğlenceli ne geliyorsa yaptırtılar ve çok eğlendik. bütün enerjiyi orada harcadık.
biraz fast forward yapayım. oi va voi ve yasemin mori çok güzeldi. her ikisi de sahneye çok hakimlerdi ve sesleriyle bizleri büyülediler. hatta teoman'a gitmediğim için acaba? diye soru işaretlerimi yasemin mori bir çırpıda sildirdi. bunun yanında klaxons'ı da jamiroquai çıkana kadar izleme şansım oldu. çok çok iyilerdi, onlar coştukça biz coştuk, bizim coşmamızı görünce onlar daha çok coştu, onu görünce biz daha da coştuk. böyle bir şeydi.
  ve günün beklenen 2. grubu jamiroquai sahneye çıktı. jamiroquai'in setlist aşağı yukarı şöyle bir şeydi: 

bu adamlar oynatmayı biliyor ve kendinizden geçiyorsunuz. her ne kadar 2011'deki kuruçeşme konserinden geride kalan bir setlist ile çıksalar da deli gibi eğlendik, dansımızı ettik. dediğim gibi setlist dezavantajı ve bazı şarkıların fazla uzatılması, havayı biraz kırsa da eğlencemizi çok etkilemedi. jay kay klasik tüylü şapkasını getirseydi, daha da eğlenirdik belki :D

 ve benim için bütün festivalin en çok bekleneni prodigy sahneye çıktı. anlatmadan önce bir setlist'i paylaşayım :
  1. (Dubstep)
  2. (Edit)
  3. Encore:
bu adamlar çok çok ayrı. dediğim gibi dünyanın eğlendirmeyi bilen en iyi grubu olabilirler. gönül isterdi ki fotoğraflar, videolar çekeyim sizle de paylaşayım ama o sırada parendalar atıp, etrafa tekmeler atıyordum (hatta bir tanesi arkadaşımın koluna geldi.). gene buradaki tek sıkıntı da playlist'in 2009'un gerisinde kalmış olmasaydı, düşünün artık ona rağmen müthiş bir performanstı. smack my bitch up'ta çömelip zıpladık, yeri geldi çemberde pogo yaptık. gerçi burada tek eleştrim seyicilere; her ne kadar güzel bir performans gösterdilerse de bazen anlama sorunları yaşadılar. artık fazla haptan mı yorgunlaktan mı onu bilemeiyorum ama Maxim Reality'inin verdiği talimatalara pek uymadılar, öyle olunca kopukluk yaşandı biraz. ama genel olarak sahne ve seyirci etkileşimi çok güzeldi. deliler gibi dansımızı ettik ve yeni  bir seneye kendimizi yenileyerek girdik.
kapanış olarak, aylin aslım'dan biraz bahsetmek istiyorum. duyduk ki atar yapmış, sabah çıktığı için. ilk önce o ego'yu biraz törpülemek lazım, insanlar hala yaptığın son şarkı olarak "ben kalender meşrebimi" biliyor. ikinci olarak da senin sabah çıkman tuhaf değil, duman ve teoman'ın akşam çıkması tuhaf. o yüzden böyle şeylere fazla kafayı takma.  
sonuç olarak, verilen paraya değecek bir şey izledik. her ne kadar aksaklıklar olsa da çok fazla keyif kaçırıcı olmaması gönül rahatlığı ile bu festivalin olduğunu söylememi sağlıyor.

12.9.13

Arctic Monkeys for Rock'n Coke

evveeeeeet,günlerden yine bir "konuk yazar" günü...efenim bendeniz yaşadığım birtakım talihsiz hadiseler sebebiyle Rock'n Coke adına ilk şansımı kaybettim ve etkinliğe birçok sevdiğim isim olmasına rağmen katılamadım.ama gördüğünüz üzere hizmette sınır tanımıyoruz,festivali ayağınıza getiriyoruz öhöm.
öncelikle festivalin en hip,en beklenen,en çok konuşulan ismi olan Arctic Monkeys'in konserini(ve diğer konserlere dair birkaç ufak ayrıntıyı) aşşşşşırı duygusal bir fan olan(yazıyı okuyunca hak vereceksiniz) sevgili Deniz Zileli'den dinliyciğiz.
ilerleyen günlerde de bir aksilik olmazsa tüm festivalin analizini yine bu sayfadan okuyabileceksiniz.
hadi bakalım sahne Deniz'in(alkışlar,gülüşmeler?):


Her şey bir okul günü başladı.İnternetten konser haberini aldığım an aklımdaki tek düşünce bu konsere gidemezsem üzüntüden öleceğimdi.Zira yaklaşık 6 senedir Arctic Monkeys şarkılarıyla yatıp kalkıp, Alex Turner’a karşı derin duygular beslemekteyim.Antalya’da yaşamamdan,hâlâ 12. Sınıf olmamdan ötürü annemler izin vermezse ‘alın size kapı gibi bilet,adios.’ diyebilmek için o günden itibaren para biriktirmeye başladım.Konser biletimi aldıktan sonra hızımı alamayıp sahne önü biletimi de alınca geriye sadece gün saymak kaldı.Sayılı gün çabuk geçer hesabı bir de baktım İstanbul’dayım.

Hezarfen Havaalanı özellikle karşıda oturanlar için resmen Türkiye’nin diğer ucu gibi geliyor.Kombine bilet aldığımız için cumartesi sabah 13.30 gibi yola çıktık fakat yoğunluğuyla insanın midesini bulandıran trafik yüzünden anca 17.00 gibi konser alanında olabildik.Arctic Monkeys’den önce içinde Hurts’ün de bulunduğu grupları dinledik.Arctic Monkeys sahne önü biletlerinin konserden 1 hafta önce tükenmesini de göz önünde bulundurarak Hurts’ün bitmesine 15 dakika kala sahne önüne gitmek üzere kalabalığı yararak çıktık.’Oley kimse yoktur şimdi,en önde oluruz’ ümidiyle koşa oynaya ilerlerken sahne önündeki yaklaşık 1.5-2 metrelik kuyruğu görünce hayal kırıklığına uğramadık değil.Yaklaşık 20 dakika beklemenin ardından sahne önüne alındık.O kalabalığa rağmen 3. Sırada yerimi aldım (aldım diyorum çünkü kötü bir arkadaş olduğum için arkadaşlarımı arka sıralarda bırakıp en öne kadar ilerledim.).


Yaklaşık 20 dakika da orada bekledik.Gitarların akorları,mikrofonların ayarları yapıldıktan sonra grubun az sonra sahneye çıkacağının haberini veren müzik çalmaya başladı.Ardından sahnede tam 6 senedir aşık olduğum,her hareketini yakından takip ettiğim,uğruna methiyeler dizdiğim Alex ve grubu belirdi. Alex ışığın altında parıltılar saçan YSL ceketi ve itinayla taranmış saçlarıyla gönlüme en derin yarayı açtı.Bu arada olur da beni televizyonda falan görürseniz diye çirkin bir ayrıntıyı da belirtmem gerek,sahneye çıktıkları an hüngür hüngür ağladım.

‘Do I Wanna Know’la başlayıp ‘Brainstorm’la devam ettikleri,yeni albümden ‘Why’d You Only Call Me When You’re High’la,muhtemelen duymadığınız ‘Arabella’yı söyledikleri konserin setlist’i şu şekildeydi:
1.     Do I Wanna Know? 
2.     Brianstorm 
3.     Dancing Shoes 
5.     Teddy Picker 
6.     Crying Lightning 
7.     Brick by Brick 
8.     Old Yellow Bricks 
9.     She's Thunderstorms 
10.   Arabella 
11.   Pretty Visitors 
13.   Do Me a Favour 
14.   Cornerstone 
15.   Suck It and See 
18.   R U Mine? 
19.   Encore:
20.   505

Arctic Monkeys’in sadece adını duyan insanların bile dayanamayıp dinlediği ‘Do I Wanna Know’ herkes tarafından çığlıklar atarak söylendi.Bu çoşkunun ardından İstanbul’u selamlayan Alex Turner,şarkılarına daha bir keyifle devam etti.Sık sık ritim tutmamızı,ellerimizi havalandırmamızı istedi.Yine ellerimizi bir o yana bir bu yana salladığımız sırada ön sıradaki beyleri ‘kalçaları da sallayın’ diyip,bunu bizzat uygulayacak kadar cesur olan Alex kalplerimizi bir kez daha fethetti.Glastonbury performanslarını izleyenlerin aşina olduğu,daima arka cebinde taşıdığı tarağıyla Wax’lı saçlarını taraması bu konserde de tekrarlandı.

‘Dancing Shoes’u söylemeden önce sevgi ölçümü yaparcasına ‘Ladies’ diye bağırması, ‘Are U Mine’dan önce ise ‘İstanbul,yes we are yours.’ demesiyle bizlere bir kez daha kalp krizi geçirten Alex,gece boyunca aşık olunası hareketlerine devam etti.Çok garibime giden bir ayrıntıyı belirtmek isterim,daima etrafa bön bakışlarla bakan Jamie Cook bu konserde hiç yerinde durmadı.Sürekli bizlere göz kırpan,gitarıyla oradan oraya koşuşturan bir Jamie vardı karşımızda.
Akustik olarak çaldıkları ‘Cornerstone’ ve ‘Do Me A Favour’ seyircilerle birlikte söylenildi. ‘Are U Mine’ı söyledikten sonra ufak el sallama hareketleriyle ‘biraz yalvarırsanız,geri döneriz’ mesajı veren grup sahneden ayrıldı.Diğer konserlerde olanın aksine uzun uğraşlarımız sonu geri dönmeyen grup,yeterince çığlık attığımıza ikna olmuş olacak ki yaklaşık 10 dakika sonra sahneye geri döndü. Eski şarkılardan biri olan ‘When The Sun Goes Down’ hep bir ağızdan söylenildikten sonra benim için yeri çok ayrı olan ‘505’ı da söyleyen grup selamını verip konseri sonlandırdı.Alex son hareket olarak Wax’lı tarağını en öne fırlatıp sahneden ayrıldı.
Böylece belki de hayatımın en güzel 2 saatini geçirdim.Sizlere şunu hiç çekinmeden söyleyebilirim,yıllar sonra Arctic Monkeys için yeni dönemin The Beatles’ı olarak söz edeceğiz.Gerek sahne performansıyla gerekse sempatik tavırlarıyla her yaştan insanın kalbinde ayrı bir yeri olan grup,uzun süreler boyunca akıllardan silinmeyecek.Olur da bir gün tekrar bu diyarlara gelirlerse konserlerini bir kez daha kaçırmak sizi çok üzer şimdiden söyleyeyim.
Yazımı sonlandırmadan önce RnC hakkında değinmek istediğim birkaç yer daha var müsaadenizle;
·         Arctic Monkeys’in yeni albümünün adı olup her konserinde arka planı süsleyen kocaman AM yazısı bu konserde yoktu.Bu arada konser alanına ‘AM var dediler,geldik.’ pankartıyla gelen birkaç arkadaş güvenlikçi ağabeylerden sıkı dayak yemiş diye duydum.
·         İngiltere’nin parlayan yıldızı Hurts harikaydı.Glastonbury’de izleyici sayısının azlığıyla şoka uğrayan Theo,burada tatmin olmuş olacak ki sahnede enfes bir performans sergiledi.Bu arada kendisi cool tavırlarıyla,puslu ses tonuyla,geriye doğru taranmış saçlarıyla herkesi kendine aşık etti.
·         Müziği bırakıp kısa bir süre sonra geri dönen Teoman,konserdeki performansıyla ‘Abi bu adam eskimez yaaa.’ dedirtti.Ana sahneyi dolduran topluluk tüm şarkılara bağırarak eşlik etti.
·         Festivalin en merakla beklediğim gruplarından biri olan Klaxons tek kelimeyle mükemmeldi. Sempatik tavırlarıyla kendini daha da sevdiren grubu mutlaka canlı olarak dinlemelisiniz.Benim için festivalin en iyilerindendi.
·         Ellie Goulding’te dans ettiğim kadar başka bir konserde dans etmedim sanırım.Ekibi çok sağlam.Konser bir ara Dubstep Party’ye döndü,muhtemelen herkes iç organlarının yarısını Party Arena sahnesinde bırakıp geri kalanını da The Prodigy’de dökmek için sakladı.
·         İstanbul’a kapağı atan Oi Va Voi’u ilk defa canlı izledim.Mutlaka dinlemeniz gereken gruplardan biri.Solistinin sesi,kemancısının mükemmelliği,basçısının ustalığı anlatılmaz yaşanır.
·         Jamiroquai da çok güzel dans ediliyor.Kesin bilgi.
·         The Prodigy’nin tarzını sevmiyorum. Onun için iyi ya da kötü diye yorum yapma hakkını kendimde bulmuyorum.Fakat sahneye çıktıkları sırada tüm konser ahalisi oradaydı,insanlara kafayı yedirttiler.Bu arada sizlere çağrım,pogo yaparken etrafınızdaki tıfılları da düşünün.Dayak yemiş kadar oldum.
·         Arkadaşlar tuvaletler diyeyim,siz beni mutlaka anlayacaksınızdır.
·         Otopark, alandaki rodeo’ya taş çıkartacak türdendi.Arabanın içinde sallanırken kusma noktasına geldik.
·         Son olarak Büyük Ev Ablukada’nın Bartu’su ve The Away Days’in Oğuzcan’ı dünya tatlısı insanlar. Arctic Monkeys boyunca çığlık atmama seslerini çıkarmayıp bana eşlik etmeleri gecenin en özel anlarındandı benim için.
Not: Arctic Monkeys’in baştan sona çekilmiş konser görüntüsünü bulamadım.Dream Tv’den kovalamak istemeyip benim amatörce çektiğim instagram videolarını izlemek isteyenler için; instagram.com/denizzileli
Belieber kızlarına taş çıkartacak üslubuma rağmen buraya kadar gelebildiyseniz,bana katlandığınız için teşekkür ederim.Bir başka Arctic Monkeys konserinde,RnC festivalinde görüşmek üzere.

                                                                                                                                                             Deniz.