merabalar,size şöyle bi bi hafta falan önce bahsettiğim Rock'n Coke toplu kritiği tam olarak önünüzde bulunmakta.yazarımız bu sefer Justin Bieber konserini yazışından da anlayacağınız üzere objektifliğine yoğun güvendiğim adam Doğacan Akören...kendisi 2.kez aramızda.lafı daha fazla uzatmadan sazı Doğacan'ın eline veriyorum,yardır aslan!
merhaba, tekrardan ben. bu benim burada ikinci yazım oluyor, hatice sağolsun. sanırım, bu blog'un kadrolusu olacağım (ssk+yol isterim yıh yıh yıh)
başlık bulmakta her zaman zorlandığım için bir başlık koyamadım, onu blog sahibine bırakıyorum. içinde "ızdırap" ve "festival" bulunan bir başlık atsın yeter.
yazı organizasyon ve konserler diye iki başlık altında gidecek, o yüzden "bu adam konser dışında ne çok dırdır etti." olmasın, bozuşuruz.
ORGANİZASYON ve FESTİVAL ORTAMI
nereden başlasam bilemiyorum. tamam showhow grubunun ilk büyük ölçekte etkinliği olabilir ama böyle büyük bir festival alıyorsan da lütfen bu kadar amatör olma. orada insanlar grupların hatrına durmasa, ana sahneyi başınıza geçirirlerdi. ulaşımından, tuvaletine genel olarak hayati fonksiyonları devam ettirmemizi engellemek adına ellerinden gelenleri yapmışlar, bu yüzden ayrıca bir teşekkürü hak ediyorlar.
ulaşım konusunda, dönüş dışında bir sıkıntı yaşamadık. metrobüs ile beylikdüzü oradan bir gün taksi bir gün de organizasyon otobüsü ile rahatça gittik. dönüşte ise sağolsunlar konserlerden yarım saat sonra servis bitirme hamlesi ile, survivor tadında maceralar yaşadık. dönüşte zaten organizasyon otobüsleri yalan olduğu için korsan servislerle, çorumlu oturuşu yaparak yolculuk ettik (gerçi ben hemen uyum sağladım, bir ara baya okul servisi tarzı bir servisin yerinde yarım saat uyudum.)
yemek konusu ise, ya insanların kafası basmadı ya da ben fazla içgüdülerime güvendim çünkü hiçbir zaman sırada beklemeyip istediğim şeyi istediğim şekilde yedim ve içtim. fakat burada da gece bütün pos makineleri patladı ve insanlar yağmaladı oraları. ertesi güne yetecek kadar yemek aldılar. burada da şuna değinmek istiyorum, zaten senin getirdiğin şebeke milletin telefonunu kaldırmazken bir de pos makineleri ile ekstra yük olunca, telefon ve pos makineleri tuğla niyetine kullanılmaya başlandı. yıl 2013, hala festivale gittiğin zaman internet çalışmıyor, bazen telefonun temel işlevleri bile çalışmıyor. ne yapalım dumanla mı haberleşelim?
tuvaletler için ayrı bir sayfa yazmam gerekiyor, sadece hayatımda bu kadar kötü bir şey görmedim. erkek olarak pisuvarda fazla muhatap olmadan işimi hallettim fakat tuvaleti kullanmak zorunda kalanları 5 dakika kendilerine getiremedik.
bunun dışında iyi olarak sahneler çok güzel kurulmuştu. milletin kafasını izlemeden rahatça istediğin yerde istediğini izleyebiliyordun. fakat bunun da tek olumsuz yani, bazen müzikler biribirini taciz ediyor, bazen çılgınlar gibi karışıyordu. bunun dışında sahne kurumlarının hepsini çok beğendim.
peki şimdi aklınıza bir soru geliyordur "ne çok sızlandı hiç mi güzel bir şey yoktu?" diye. goa silent disco party ve coca-cola vending machine...
goa silent disco party, bence festivalin en zevkli, en güzel organizasyonundan biriydi. kısaca anlatmak gerekirse, adı üstünde, sessiz bir disco. kulaklığını takıyorsunuz ve platformda çılgınlar gibi dans ediyorsunuz. ne dışarıdan bir ses sizi rahatsız ediyor ne başka bir şey, kendi dalganıza bakıyorsunuz kısaca. dj'in güzel bir playlist'i eklenince iyice kaymaklı ekmek kadayıfı oldu. bunun yüzünden 2-3 tane grup kaçırdım ve geceye çok yorgun girdim. peki değdi mi? her saniyesi. ek not olarak: bu bazı gece kulüplerinde bayadır yapılıyor, özellikle gece 12'den sonra, bulursanız tereddüt etmeden dalın, pişman olmayacaksınız.
vending machine ne ola ki? para atıp kola almak mı eğlendirdi, bu kadar beklentiyi düşürdün eki eki." dediğinizi duyar gibiyim. vending machine'in olayı, ortasında bir tuş var, buna bastığınız zaman size bir görev veriyor, bu görevi tamamlarsanız da sürpriz bir ödül alıyorsunuz (ben bütün gün şapka diye ağlamıştım, bana şapka vermişti, hayatımın en güzel hediyesiydi resmen.). bu görevlerler ise psy dansı yapmaktan (öyle demeyin, orada çok eğlenceli oluyor.), klip canlandırmaya oradan da playback yapmaya kadar gidiyor. festivalin en zevkli ikinci organizasyonunu da bu seçiyorum.
bunun yanında başka standlardan da bedava bir dünya şey ile eve döndüm. iksv standından, bu sene bienal'in ana teması "anne ben barbar mıyım?" tshirt, mudo'dan 562614 tane çanta ve bir tane beyaz t shirt. kent yani "future is now" standından güneş paneli ile çalışan şarj aleti, liste böyle uzar gider... bu sene şirketler güzel çalışmış belli, fazla sıkmadan kasmadan her şeyi dağttılar.
bunların dışında şarj makinesinin azlığı, bir ara çadırların orada muhtarın emriyle (evet, orada bir muhtarlık kurulmuştu.) kesilmesi gibi problemler de vardı fakat bunları yaşamadığım için bir yorumda bulunamayacağım.
KONSERLER
her şeyden önce, şu eleştri ile başlamak istiyorum. bu kadar saçma bir kadro planlaması yapılamazdı. hala selah sue ve ellie goulding'i kaçırdığım için üzülüyorum. 7 eylül kadrosu çok zayıfken, 8 eylül kadrosu çok saçmasapan güçlüydü, böyle olunca kafadan çok grup kaçırdık. birazını 7 eylül'e kaydırsalardı, çok iyi olurdu ki alternatif sahnelerdeki çoğu grup ana sahnede çıksa çok daha zevk verirdi zaten.
7 Eylül, dediğim gibi benim için zayıf bir kadrodan oluştuğu için genelde bedava şeyler kovalamaya harcadım.
Ana sahnede Büyük Ev Ablukada ile açılış yaptık. Ben fazla haz etmediğim ve her zaman akustik yaptıkları için fazla takip etmeden, koşarak parti arena'daki little boots konserie gittim. Little boots'tan biraz bahsetmek gerekirse, youtube şöhreti bir electro-pop grubu. Çok eğlenceli bir grup, kendilerini eğlendirirken, bizleri de eğlendirmeyi ihmal etmediler. Fakat günün ilk konseri olması ve fazla kişice bilinmemesi nedeniyle biraz fazla boştu, bu da eğlenmeyi zor kıldı. performansları çok iyiydi, çılgınlar gibi dans ettim.
manga konserine gitmedim, malum maNga, gidenler de pek memnun değildi fakat zero sahnesinde ayyuka harika işler çıkardı. bu adamlar zero sahnesini hak etmiyor.
editors, duman ve hurts'u fazla izlemek gelmedi içimden. beni çok fazla saran gruplar değiller. gerçi hurts'u, portecho çıkışı biraz dinleme şansı buldum. theo hutchcraft yeni dave gahan olma yolunda emin adımlarla gidiyor (kötü olarak söylemedim.), hareketleri, şarkı söyleyişi, her şeyiyle müthiş bir adam. eğer depeche mode tarzı synth-pop'tan hoşlanıyorsanız hurts kaçırmayacağız bir grup.
arctic monkeys, blog'da zaten bahsedildi o yüzden ben yazmıyorum buraya. ama reebok spor ayakkabılı, sheffield'ı alex döver bence bu halini. söyleyeceklerim bu kadar.
ve enerjimin son damlalarını harcadığım la roux. la roux konseri enfesti, tek kelime muhteşemdi, eve dönmek için ayırdığım son enerjimi burada çılgınlar gibi dans ederek harcadım. albümündeki bütün şarkıları çaldılar (i'm not your toy, quicksand, colourless color...) ve bise "bulletproof" ile çıktılar. orada zaten topluluğun eğlencesi pik yaptı ve herkes çılgınlar gibi dans etti. doyamadık la roux'a, bir daha gelsinler.
8 Eylül ise benim için müthiş bir gündü. fakat dediğim gibi kadroyu ayarlayamamaları sonucu 1-2 tane iyi grubu kaçırdım. 14.30'da ana sahnede rebel moves ile başladık. bandare'yi dinledikten sonra, sıkılıp yemek yiyelim dedik. iyi ki demişiz, çünkü zero sahnesinde skindred çıkıyormuş. daft punk'ın adidas için hazırladığı bir imperial march remix'i vardı, sahneye öyle çıktılar. iyi ki öyle çıkmışlar, kalmamız için çok büyük bir etken yaratmış oldular böylece. abi ben hayatımda böyle çılgın eğlendiren bir grup olarak prodigy'i biliyordum ama adamlar aşmış. her telden şey çaldılar, pop, nu-metal oradan dubstep, aklınıza ne geliyorsa vardı. bunun yanında t-shirtleri çıkartıp helikopter yaptırmak, devil horn yaptırıp sert bir şey beklerken thrift shop çalıp, bizi dans ettirmeler, çömeltip zıplatmalar... aklınıza eğlenceli ne geliyorsa yaptırtılar ve çok eğlendik. bütün enerjiyi orada harcadık.
biraz fast forward yapayım. oi va voi ve yasemin mori çok güzeldi. her ikisi de sahneye çok hakimlerdi ve sesleriyle bizleri büyülediler. hatta teoman'a gitmediğim için acaba? diye soru işaretlerimi yasemin mori bir çırpıda sildirdi. bunun yanında klaxons'ı da jamiroquai çıkana kadar izleme şansım oldu. çok çok iyilerdi, onlar coştukça biz coştuk, bizim coşmamızı görünce onlar daha çok coştu, onu görünce biz daha da coştuk. böyle bir şeydi.
ve günün beklenen 2. grubu jamiroquai sahneye çıktı. jamiroquai'in setlist aşağı yukarı şöyle bir şeydi:
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
bu adamlar oynatmayı biliyor ve kendinizden geçiyorsunuz. her ne kadar 2011'deki kuruçeşme konserinden geride kalan bir setlist ile çıksalar da deli gibi eğlendik, dansımızı ettik. dediğim gibi setlist dezavantajı ve bazı şarkıların fazla uzatılması, havayı biraz kırsa da eğlencemizi çok etkilemedi. jay kay klasik tüylü şapkasını getirseydi, daha da eğlenirdik belki :D
ve benim için bütün festivalin en çok bekleneni prodigy sahneye çıktı. anlatmadan önce bir setlist'i paylaşayım :
-
-
-
-
-
-
-
-
(Dubstep)
-
(Edit)
-
-
-
-
-
-
- Encore:
-
-
-
-
bu adamlar çok çok ayrı. dediğim gibi dünyanın eğlendirmeyi bilen en iyi grubu olabilirler. gönül isterdi ki fotoğraflar, videolar çekeyim sizle de paylaşayım ama o sırada parendalar atıp, etrafa tekmeler atıyordum (hatta bir tanesi arkadaşımın koluna geldi.). gene buradaki tek sıkıntı da playlist'in 2009'un gerisinde kalmış olmasaydı, düşünün artık ona rağmen müthiş bir performanstı. smack my bitch up'ta çömelip zıpladık, yeri geldi çemberde pogo yaptık. gerçi burada tek eleştrim seyicilere; her ne kadar güzel bir performans gösterdilerse de bazen anlama sorunları yaşadılar. artık fazla haptan mı yorgunlaktan mı onu bilemeiyorum ama Maxim Reality'inin verdiği talimatalara pek uymadılar, öyle olunca kopukluk yaşandı biraz. ama genel olarak sahne ve seyirci etkileşimi çok güzeldi. deliler gibi dansımızı ettik ve yeni bir seneye kendimizi yenileyerek girdik.
kapanış olarak, aylin aslım'dan biraz bahsetmek istiyorum. duyduk ki atar yapmış, sabah çıktığı için. ilk önce o ego'yu biraz törpülemek lazım, insanlar hala yaptığın son şarkı olarak "ben kalender meşrebimi" biliyor. ikinci olarak da senin sabah çıkman tuhaf değil, duman ve teoman'ın akşam çıkması tuhaf. o yüzden böyle şeylere fazla kafayı takma.
sonuç olarak, verilen paraya değecek bir şey izledik. her ne kadar aksaklıklar olsa da çok fazla keyif kaçırıcı olmaması gönül rahatlığı ile bu festivalin olduğunu söylememi sağlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder