11.6.12

Madonna in Istanbul!(Konser)

Madonna'nın aşırı sıkı bi fanı olmadığım için yoğun sınav maratonumun arasında tee İstanbul'lara gitmeyi gereksiz bulmuştum açıkçası.ama benim pek sevgili arkadaşım Burakbey Kazanoğlu söz konusu kraliçeyse asla üşenmez,yine üşenmedi ve İstanbul'lara kadar gitti,Maduş'u sahnede seyretti.
ben de fanlığına ziyadesiyle güvendiğim dostuma sizler için konser kritiği yaptırdım.konuk yazarımız Burakbey Kazanoğlu eşliğinde Maduş Show'a gidiyoruz,hazır olun!

-Burakbey'in cümleleri şu andan itibaren devreye giriyor efenim-


İlan edildiği günden bu yana gündemden düşmeyen, yılın en merak edilen organizasyonu Madonna konseri, geçtiğimiz Perşembe akşamı TT Arena’da gerçekleşti. MDNA World Tour kapsamında gerçekleşen konser, merakları boşa çıkarmayacak cinstendi. Geceden herkes memnun, şaşkın, fazlasıyla tatmin olmuş biçimde ayrıldı. Kraliçe herkese çekinmeden meydan okudu ve “Ben buradayım, alın bu iş böyle yapılır!” dedi. Sizin için geceye dair tüm detayları topladım, her şarkıyı ve şovu teker teker inceledim. Orada olmayanlar da bu yazının sonunda bana ve konsere gelen diğer herkese hak verecek, “Keşke” diyecekler. Hadi başlayalım.
Konser alanı erken saatlerde adeta ‘işgal’ edilmişti. Ben saat 5 gibi ordaydım ama sabahın köründe gelip ne olur ne olmaz diyerek sıraya girenler olduğunu da duydum. Genel olarak herkesin tercihi benim gibi şorttan yanaydı ama arada saçı maşalı, ayağında postal ya da yüksek topuklu bulunan ablalar da gelmiyor değildi.

Metro fm stad dışına küçük bir otobüs tadında alan kurmuştu ve herkesi coşturacak müzikler çalıyordu. İçeri girip dans edenler arasında Hande Yener’in olduğunu da söyleniyordu. Kendisinin azılı Madonna hayranı olduğunu zaten bilmeyen yoktur, o akşam deliler gibi eğlenmiş olmalı.
Gezip tozmalar bittikten, bir şeyler yenilip içildikten sonra stada girmek için sıraya geçildi. Bu aşama gerçekten biraz uzun sürdü. Ben bir buçuk iki saat kadar kapıların açılmasını bekledim ama sabah erken gelenler uzun saatler sırada kalmış oldu, bu da onların canını biraz sıktı.
Ama tabi ki herkes halinden memnundu. Saat 7 gibi kapılar açıldı ve içeri girdik. İçerde yerinizi bulmanıza yardımcı olan arkadaşlar bulunuyordu. Mesela bu arkadaşlar beni ilk önce yanımdaki çiftle beraber yanlış yere oturttular.

Biz doğru yerlerimize yönlendirildiğimizde soundheck yapılıyordu. Doğru yerlerimize oturduğumuzda müthiş bir sorunla karşılaştık: Konseri kayda alınması için sahaiçine kurulan koca kamera sahneyi görmemizi engelliyordu. Bu aksaklığın giderilmesi 2 saat kadar sürdü. Sonunda mağdur kişiler sahanın farklı yerlerine yollandı (hatta bir kısmı sahneönüne)ama bu göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir sorun bence. Sırf fazla bilet satmak için böyle bir saygısızlık yapılmamalıydı. Düpedüz dolandırıcılık.

Biz bu olaylarla uğraşırken sahneye bronz renkli dev buhurdanlık geldi. Konserin açılışının bir kısmını daha önce izlediğim için çok şaşırmamıştım ama izlemeyenler onun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Buhurdanlık çığlıklarla indi ama konser tabi ki başlamadı. Bilette belirtilenin aksine konser 9 buçukta değil, saat 10 buçuğu bile geçmişken başladı.
Sahne genel olarak büyük ve küçük hareketli led ekranlar üzerinde kurgulanmıştı.
Birden ışıklar kapandı ve bu ekranlarda devasa bir kilise belirdi. Ortada kocaman, üzerinde MDNA yazan bir haç, etrafta buhurdanlığı hareketlendirerek bizi büyülemeye çalışan kırmızı pelerinli din adamları. Din adamı demek durumunda kalıyorum çünkü ne oldukları kesin olarak belli değildi. Papaz ya da peder demek doğru olmaz çünkü Yahudi hahamlarına da benziyordu. Ortada dönen ayin ortaçağ Hıristiyan ayinlerine benzese de, pagan ögeleri de içeriyordu. Yani dinlerden karma bir ayin gerçekleşiyordu gözlerimizin önünde. Nağmeli okumalar da girdikten sonra iyice tüyler diken diken oldu. Yanlarda boynuzları olan cin canlandırmaları da yerini aldığında artık Madonna’nın günah çıkarması için her şey hazırdı.


Dev kızıl haç ikiye ayrıldı ve arkasında günah çıkaran Madonna’yı gördük. Bu anı size ne kadar tarif etsem az çünkü olup olabilecek en iyi konser girişlerinden biriydi. Belki de en iyisiydi. Kraliçe daha sonra kilisenin bütün camlarını kırarak sahneye doğru indi ve konserin birinci perdesi Transgression başlamış oldu.

Girl Gone Wild uzatılmış girişiyle başladıktan sonra bir kısımda birden kilise yok oldu. Give to Me’den samplelar devreye girdi ve yer altından yer üstüne kadar cennet cehennem görüntülerinden oluşan bir görüntü yüklendi ledlere. O sıra Madonna deliler gibi dans ediyordu ekibiyle ama benim gözüm arkadaki üçgene ve o üçgenden yayılan ışığa takıldı. Kraliçe resmen vecd oluyordu yükseldi yükseldi yükseldi ve tekrar kilise görüntüsü geldi, nakaratı son kez söyleyip Girl Gone Wild’ı noktaladı.
Arkasından sıra Revolver’a geldi. Silah, mermi ve Lil Wayne görüntüleriyle şarkıyı bilenleri kendinden geçirdi. Şarkıyı bilenleri diyorum çünkü teyzeler ve amcalar ağırlıktaydı. Onlar La Is La Bonita ve Like a Prayer bekliyorlardı.
Revolver’la gelen silah teması Gang Bang’le zirveye ulaştı. Ledler yarıldı ve sahneye bir otel odası geldi.

Otel odasına bir sürü maskeli suikastçılar geliyordu ve Maddy hepsini ustalıkla haklıyordu. O ateş ettikçe ledler kana bulanıyordu, ki bir ara bütün her yer kan içinde kalmıştı. Gang Bang’in sakin ilerleyişi oradakilere de yansımıştı, bir an enerji düştü ama herkes hipnoz olmuşçasına kraliçeyi izliyordu.
Arkasından Papa Don’t Preach geldi. Teyzeler ve amcalar bir nebze olsun memnun olmuşlardı.
Papa Don’t Preach biterken “Time goes by, so slowly” sözleri duyuldu. Madonna’nın 2000lerdeki en büyük hiti Hung up geliyordu! Hung up MDNA sounduna uygun olarak yeniden düzenlenmişti ve bu hali bende orijinal etkisini ne yazık ki yaratamadı. Bir önceki turnede de Hung up rock version şeklinde performe edilmişti, bu da ne yazık ki hayal kırıklığı olmuştu. Sanırım Hung up’ı Hung up yapan, Gimme Gimme Gimme sample’ı. O ortadan alındığı zaman şarkı vasat bir hale bürünüyor.
Papa Don’t Preach’in arkasından da ilk bölümün son şarkısı, Nicki Minaj destekli I Don’t Give A başladı.

Şarkıya girmesi gereken yerden çok az geç giren Madonna durumu hemen toparladı, zaten bunu çok fazla kişinin fark ettiğini sanmıyorum. Nicki’nin feature bölümü geldiğinde ledlerde onu sade bir kıyafetle tahtta otururken gördük. Tepede yine bir üçgen ve içerisinde göz belirdi.
Arkasından Maddy sahneden ayrıldı ve son albümdeki favorilerim arasından Best Friend’le Heartbeat’in mashuplanmış bir versiyonu çalmaya başladı. Ledlerde mezarlık görüntüleri vardı ve ölmüş birine olan özlemi yansıtıyordu. Küçük küçük sloganlarla yine tüyleri diken diken ettikten sonra tekrar sahneye geldi ve ikinci perde Prophecy’i başlattı.
Rugby teması hakimdi ve Express Yourself’i söylemeye başladı. Şarkının ilerisinde Born This Way’i söylediğini duyanlar büyük bir şaşkınlık yaşadı tabi ama biz bildiğimiz için bu heyecana varamadık. Bu da keşke konser kayıtlarını önceden izlemeseydim dememe neden oldu.
Arkasından trampetler devreye girdi, tabi ki Give Me All Your Luvin’ zamanıydı! Şarkı biraz daha hareketlendirilmişti ve konserde havaya girmek için mükemmel bir hale bürünmüştü. Kraliçe şarkısını söyleyip dans ederken, bir anda arkadaki bando takımı göğe yükseldi. Herkes müthiş bir şaşkınlık yaşadı, bu an görülmeye değerdi.

Şarkının ilerleyen kısmında MIA’nin Supersonic, bionic sözleri mixlendi ve Kraliçe önde doğru gelip deliler gibi dans etti. O an ışıklarla birlikte sahne resmen yakıldı. Nakarat son kez söylendi ve Madonna yine sahnenin altına doğru bizden uzaklaştı. Onun uzaklaşmasını fırsat bilen trampetçi arkadaşlar bir az önceki coşkuyu katlayacak şekilde çılgınlar gibi dans ettiler.
Bu sırada içinde Holiday, Into the Groove, Like a Virgin, 4 Minutes , Ray of Light ve Music’ten samplelar bulunduran bir intro girdi. Herkes Music’in devam etmesini istiyordu lakin böyle olmadı.
Tekrar sahneye geldiğinde benim fikrime göre konserin en kötü kostümü üzerindeydi. Vücudu deforme olduğu için eskisi gibi bodylerle sahneye çıkamadığını zaten biliyorduk ama, bu bölümdeki kıyafet gerçekten içler acısıydı. Bu kötü siyah kostümle Turn Up the Radio’yu söylemeye başladı eline gitarını alıp. Arka tarafta iki enstrüman çalan arkadaş da ona eşlik etti.

Arkasından Open Your Heart ve Masterpiece geldi. Başına siyah bir şapka takarak devam etti bu bölüme. Masterpiece performansında sesi öylesine güzel duyuluyordu ki, arkamdaki teyze “A-aaa sesi de güzelmiş ya bunuuun!” dedi daha sonra oturduğu yerden fıstık yemeye devam etti orası ayrı.
Sonra tekrar sahneden ayrıldı ve ledlerle bizi baş başa bıraktı. Bu sefer çok tatlı bir versionda Justify My Love duyuyorduk. Madonna büyük bir evde odadan odaya koşturuyor, halleniyordu. O sırada sahnede ise yüzünde palyaço maskesi olan dansçılar vardı. Ama bu dansçılara arada gülme efekti de verilince Yetenek Sizsiniz izliyormuş gibi hissettim. En son Madonna da bir maske taktı ve bu intro da sona erdi, konserin üçüncü bölümü Masculine/Feminine başladı.
Bu bölümün açılışı Super Bowl performansındaki versiyonuyla Vogue tarafından yapıldı. Madonna strike a pose! Dedikçe çığlıklar havada uçuştu. Sahne dev bir defile salonuna çevrildi. Yüksek topuklu erkek dansçılar, erkek kılığındaki kadın dansçılar üçüncü bölümün hakkını gerçekten veriyordu (maskülenlik ve feminenlik açısından)

Madonna bu bölümde J.P. Gaultier tasarımı bir kostüm giydi. Beyaz gömlek, siyah kıravat, siyah yüksek bel pantolon maskülenliği, üzerindeki koni sutyenli demir parça ise feminenliğini stilize ediyordu. Vogue performansının kusursuzluğu konusunda herkes hemfikir olduktan sonra, sahne romantik pembeli renklere büründü ve Madonna Erotica samplelarıyla süslenmiş, Hard Candy’den en sevdiğim şarkılardan biri olan Candy Shop’ı söyledi. Bir önceki turne Sticky & Sweet’in açılış şarkısıydı... Bu bölümde seksi danslar, soyunmalar, bolca çıplaklık bizi biraz daha gaza getirmişti.

Madonna dansçı kızlardan biri ateşlice öptü ve biz bunun şokunu atlatamadan sahnedeki defile sona erdi, kraliçe sahnede tek başına kaldı ve Human Nature başladı. Sahnede bir sürü ayna vardı. Bu aynaların içinden dansçılar çıkıp giriyordu. Aynalara bakıp Express yourself, don’t repress yourself diye birkaç kez tekrarladıktan sonra, şarkının devamına aynalarla devam etmekten vazgeçti ve üzerindeki gömleği de çıkardı.Girl Gone Wild’ın single kapağındakine benzer bir sutyenle daha da soyunacağını belli eden figürlerini sergilerken arka planda da kapı deliğinden onu bir adam gözetliyordu.

Benim gibi ledlere dikkat edenler sonradan fark etti ki, bu delikten bakan adam Madonna’nın striptizini değil, kapının ardındaki başka bir adamın striptizini izliyormuş. Şarkının adıyla (Human Nature/ İnsan doğası) bağdaştırdığımızda, Madonna’nın yine eşcinsel destekleyici mesaj vermekte olduğunu anlamak güç olmuyordu.

Şarkının sonlarına doğru “opps! I dindn’t know I couldn’t talk about sex” dedi ve dipdiri göğüslerini bizlere gösterdi O an tabi ki herkes fotoğraf makinalarına sarıldı, flaşlar patladı. Lakin ben bu anı görüntüleyemedim, isteyenler internetten bakabilirler.
Human Nature performansı meme skandalıyla sona erdikten sonra, sıra Like a Virgin’daydı.
Ama bizi her zamankinden farklı bir Like a Virgin performansı bekliyordu. Şarkı tamamen yavaşlatılmış, piyano ve çellolarla mükemmel bir slowa çevrilmişti.

Kraliçe bu performans sırasında yerlerde süründü, ağladı, zırladı.Gerçekten birini bakireymiş gibi arzuluyordu. Arkasından sahneye bir dansçı geldi ve beline korse taktı. Sonra korsenin iplerini çekmeye başladı. O sıra Maddy’nin beli incecik oldu ve kısık kısık inlemeye başladı. Şarkının coşan çellolarıyla Madonna’nın inlemeleri birleşince gerçekten etkileyici bir show daha izlemiş olduk.
Sonra tekrar sahneden kayboldu ve interludelar arasından en iyisi olan Nobody Knows Me başladı. Sosyal mesaj vermeyi kariyerinin hiçbir bölümünde yabana atmayan Madonna burada da yine savaş, sevişme ve eşcinsellik görüntüleriyle herkesin kalbini fethetti. Madonna siyah bir plan önünde şarkıyı söylerken bir anda Hitler’e bile dönüşebiliyordu bu interludda. En sonunda da nefret cinayetlerine kurban giden gençlerin fotoğrafları ve isimleri gösterildi. Kadınlık ve Erkeklikle ilgili üçüncü bölümü de eşcinselliğe dair mesajlar vererek bitirdi ve bu bölüm bittiğinde herkes ayakta deliler gibi alkış tutuyordu. Öyle ki camileri karalayan görüntüleri görmediler, yoksa malum protesto edip terk ederleri konseri.

Dördüncü ve son bölüm Redemption son albüm MDNA’deki en sevdiğim şarkılardan biri olan I’m Addicted’le başladı. Önce mükemmel bir ışık şovu bizi karşıladı. Tribünlerin en arkasındaki kişiye bile ulaşan disko illüzyonlarını ledlerdeki mavi ve mor tonlarındaki dansçı siluetleri destekliyordu. Burda kısa bir not düşmem gerek. Biliyorsunuz albümün ismi MDNA, uyuşturucu bir madde olan MDMA’ye gönderme niteliğinde ve içerisinde I’m Addicted (Bağımlıyım) isminde bir şarkı barındırıyor. Şarkıyı dinlediğinizde zaten overdose olduğunuzu falan zannediyorsunuz öyle bir enerjisi var.
Madonna’nın bu şarkıda ne tip bir show yapıcağını merak ediyordum. Çok uçuk kaçık olmasa da, ışıklarla beklentimi karşıladı. Bu bölümde de yerlere kadar uzanan pullarla süslü bir elbise giymişti. Çok fazla beğendiğim söylenemez.

Bu bölümün ikinci şarkısı olarak, yine son albümden I’m a Sinner seçilmişti. Sahne bir anda ormanın ortasından geçen bir yola ve bu yol üzerindeki tren vagonlarına dönüştü.

I’m a Sinner performansı o kadar çok uzun oldu ki bir süre sonra bu vagonlar kayboldu, yerini Budhha tapınağı ve Budistler aldı.

Arkasından ilahi okuyan bir grup çıktı ve konserin devamını tahmin etmek artık hiç güç değildi: Like a Prayer geliyordu!


Sahneye her zamanki gibi bir grup rahip doluştu ve kilise iniltileri arasında Life is a mystery sesi duyuldu. Herkes deliler gibi bu anı bekliyormuşçasına ayağa kalktı ve el çırpmaya başladı. İnanır mısınız bilmiyorum ama arkamdaki fıstık yiyen teyze bile kalktı. Bütün herkesin yüzüne altın sarısı ışıklar vuruyordu. 70 bin kişinin aynı anda aynı sözleri söyleyip alkış tuttuğunu düşünün. Kusursuz bir andı ve bence konserin en unutulmayacak noktasıydı.

Like a Prayer bittikten sonra konserin başındaki çan sesleri tekrar duyulmaya başladı. Anladık gitme vakti yaklaşıyordu.
Uzun bir girişten sonra Come join the party! Diyen Madonna’nın sesleri duyulmaya başladı. Sonra sahneye müthiş bir kalabalık, rahat kıyafetler içerisinde Madonna geldi.

Uzun ve Girl Gone Wild’dan samplelar barındıran bi Celebration performansından sonra konser sona erdi.
Konser bittiğinde herkes müthiş bir şaşkınlık içindeydi. İzlediği performansın gerçek olup olmadığı konusunda teredütteydi. Öyle ki, metro krizi bile kimsenin sinirini bozamadı.
Genel olarak konsere bakacak olursak, kusur bulmak çok zordu. Ama organizasyon şirketinin bilet satımında yaşattığı müthiş hatalar ve bahsettiğim kamera krizi görmezden gelinemeyecek şeylerdi.
Metro sırasındaki kalabalığa rağmen cips yiyerek etrafı kokutanlar da super zekaya sahipmiş.
Popun kraliçesinin yaşlandığı bariz belli oluyor artık. Öyle ki kendisiyle özdeşleşen sahne mayolarını bile giyemiyor artık. Tabi ki yine de müthiş bir enerjisi var. Hem de bitmek tükenmeyen cinsten.
Konsere gelen bir kitle setlisti beğenmediğini söyledi. Hatta Burcu Güneş de bunlardan biri. Her konserinde La is La bonita mı söylesin ne istiyorsunuz ki? Tabi ki yeni albümünden de şarkılar söyleyecek. Bunu tartışmanın mantığı bile yok.
Son olarak size tavsiyem, çok geç olmadan, elinize geçen ilk fırsatta bu kadını izleyin. Sorun Madonna’yı ya da müziğini sevmekle alakalı değil. Kesinlikle pişman olmayacaksınız ve ödediğiniz her kuruşa değecek. Öyle ki, şuan konseri izlemeyenlerden bir kolum, bir gözüm fazla gibi hissediyorum, bir basamak yukarda..
Her şey için çok teşekkürler popun kraliçesi! Tekrar görüşmek üzere..
Ve sevgili Chase The Glaze okuyucuları, sizle de tekrar görüşmek dileğiyle :)
Burakbey Kazanoğlu

1 yorum:

I'm the butcher's masterpiece dedi ki...

Şu an Girl Gone Wild dinleyip ağlıyorum öyle bi durumdayım. Şansıma mı küfredeyim konseri böyle saçma bi tarihe ayarlayan şirkete mi bilemedim. N'olurdu 1 ay sonra olsa?!! Ayrıca Candy Shop'u söylediğini bilmiyordum, çok şaşırdım :O

Bi de okurken bazı yerlerde yaşadığın durumlar çok trajikomik geldi. O konsere gidip fıstık mı yenir ya, şaka gibi?

Yalnız setlist konusunda ben de katılıyorum her ne kadar izlememiş olsam da daha iyisini yapabilirmiş.

PS: Yorumun sonuna doğru Gang Bang'e geçtim şimdi onunla hüzünleniyorum