Burçe Bekrek,1983-İstanbul doğumlu,genç bir tasarımcı.Eğitimini İstanbul Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi-Tekstil ve Moda Tasarımı bölümünde tamamlar tamamlamaz Milano’ya gitmiş ve orada İmaj Danışmanlığı eğitimi almış.Anlaşılan tüm bu aşamalar onun hızını kesememiş ki Milano’da kalıp,CV’sine bir de Styling üzerine yaptığı master’ı eklemiş.Daha sonra neler mi olmuş? İşte siz tam onu merak ederken devreye ben giriyorum ve sözü,röportaj teklifimi tatlılıkla kabul eden Burçe Bekrek’e bırakıyorum..Ben soruyorum,o yanıtlıyor.Tasarımlarından sonra bir kez de samimiyetiyle kalbimi çalıyor.(Kendisinin söylediğine göre;birçok gazetecinin yanından geçemediği sorular sormuşum.Bakalım siz beğenecek misiniz..)İşte röportajımız;
-Kariyeriniz bir bakıma aile şirketinde çalışmanızla şekillenmeye başlamış.Aile yanında kalıp,sığ sularda güvenli biçimde yüzmek varken neden açılmaya karar verdiniz? Ne zaman ‘Burçe Bekrek ismi bir marka olmalı’ dediniz?
Burçe Bekrek:Kariyerim aslında aile şirketinde çalışmamla başlamadı.2001 senesinden beri gerek freelance gerek full time sürekli başka işlerde çalışıyordum.Bir yandan da aile şirketine destek olmaya devam ettim.
Aile şirketinde kalıp,kariyerime orada devam etme fikri hiçbir zaman aklımın ucundan geçmedi. Orası hep tasarımcı ve stylist kişiliğimin yanında ek bir iş olarak kalacaktı.
Ben tasarımcı olmak isterken,yani çocukken,babam henüz tekstil sektöründe bile değildi. Finansmancıydı.Sonraları çalıştığı tekstil firmalarında finansmancı olmaktansa,kendi tekstil firmasını kurmaya karar verdi.
O vakit bana sorduğunda -ki ben henüz ortaokulu bitiriyordum- bile ileride kendi markamı kuracağımı, dokuma tasarımı okumayacağımı ona belirtmiştim.Nitekim moda tasarımı ve styling okudum.
Ama öyle bir firmanın varlığı büyük güçtü tabii.Kumaşı öğrenmek,18 yaşından bu yana dünyanın en iyi fuarlarına gidebilmek vs. Sonuç olarak styling eğitimim sonrasında şirkette trend ve konsept danışmanı olarak çalışmaya başladım. Tüm bunlar gelişirken ben sessiz ve derinden kendi markamı kurmaya hazırlanıyordum.
Tam olarak FTV Moda Ödüllerinde ödül aldıktan sonra "Vakit geldi." dedim.
-2008 yılında Fashion TV tarafından ‘En Çok Umur Vaad Eden Genç Tasarımcı’ ödülüne layık görüldünüz.Bu ödülün cesaretinizi kamçılamak,çalışma ateşinizi körüklemek açısından önemi nedir? ‘Ödül almasaydım da kendimde bu güveni bulurdum’ diyebiliyor musunuz?
Burçe Bekrek:Ödülü aldığımın ertesi günü kütüphanemin en tepesinde görmediğim bir yere kaldırdım. Sonuç olarak dünya çapında,çok büyük ve önemli bir şey almadım ya..Oturup onu izleyip,tamam ben oldum demedim.Tam tersine bu ödülün aslında doğru yere gittiğini kanıtlamak adına çok çalışmam gerektiğini hissettim.Tamam,bir adım atacaksam sıradan bir adım olmamalı,farklı ve yeni bir hareket olmalı dedim.Hiçbir zaman kendime çok güvenmiyorum.Tek güvencem çalışkan biri olmam.Ve tabii ki Marangoni’nin kattığı vizyon.Cepte güvence!
-Kendi markanız altında tasarladığınız ilk koleksiyonunuzun adı ‘Intro/Versa’ yani ‘İçedönük’..Koleksiyonunuza bu ismi verirken tasarımlarınızdan mı yola çıktınız yoksa tüm bu tasarımlar aslında bir ‘İçedönük’lüğün ürünü olduğu için mi seçtiniz ‘Intro/Versa’ ismini?
Burçe Bekrek:İçedönüklüğün ürünü,evet.İlk koleksiyon beni anlatmalıydı.Ben hep diyorum her yerde hani,bu meslek benim için kendimi ifade etme biçimi diye..Ama lafla değil,görüntüyle.Bizim işimiz görsellik.Ben bu görsellikle iletişim kuruyorum.İlk koleksiyonda kendimi,içimi anlattım.Buna hikayeler yazmadan.İkinci koleksiyon,yani 20 Mayıs gibi mağazaya giriş yapacak 20-25 parçalık bir kapsül koleksiyon var.Bu koleksiyonun devamı niteliğinde.Orada devamı gelecek, başka şekillerde.
-Sıkı bir ‘Master Chef’ takipçisi olarak;yarışmanın sunucusu Öykü Serter’in sizin tasarımlarınızı giydiğini fark ettim.Öykü Serter ve Burçe Bekrek tasarımları nasıl buluştu?
Burçe Bekrek:Moda Fotoğrafçısı Selda Başkaya vesile oldu buluşmaya.Selda,Öykü Hanım’a hep anlatıyormuş,tam senlik,senin stilinde parçalar var diye.Bir akşam stüdyoya geldiler.Öykü Hanım hemen hemen tüm koleksiyonu giydi,denedi.Herşey inanılmaz şekilde iyi durdu üzerinde.Sanki ona özel sipariş yapılmış gibi.Tavır itibariyle de çok iyi taşıdığını gördüm o gün stüdyoda..Güçlü bir kadın. Ve muhteşem bir vücudu var.Koleksiyon ona çok yakışıyor.
-Tasarımcılığınızın yanında öğretim görevlisi kimliğinizle de tanınıyorsunuz.Zamanında kendi geçtiğiniz yollardan yürüyen bireyleri eğitmek nasıl bir duygu?
Burçe Bekrek:Tasarlamaktan,yeni bir şeyler üretmekten bile daha güzel bir duygu.Hele bir de size geri dönüp teşekkür ediyorlarsa ya da onları iş hayatında belli pozisyonlara da yerleştirebiliyorsanız,hayatlarında bir iz bırakabiliyorsanız tadından yenmez bir meslek..
Ben her hafta enerjimi sınıfta topluyorum.Orada bambaşka bir ben oluyor.Seni pür dikkat dinleyen,kimi gelecekten umutsuz,kimi ışıl ışıl,kimi kararsız ve hep meraklı bir sürü surat tipi..Ben sadece öğretmiyorum,birçok öğrencimin hayatının her yönüyle ve kariyer planlarıyla yakından ilgiliyim.Vaktiyle görmeyi arzuladığım her ne varsa onu yapıyorum öğrenciye.Piyasa mı,akademik hayat mı dersen, akademik hayatı seçer giderim.
-Size üniversiteye hazırlanmak için bir şans daha verilse yine ‘Moda Tasarımı’ okumayı seçer misiniz?
Burçe Bekrek:Devir bu devir olsaydı seçmezdim belki.Ben öğrenciyken bu kadar çok yabancı marka yoktu Türkiye'de.Okullarda da bu kadar çok ders alabilme imkanı yoktu.Şimdi Yeditepe Üniversitesi'ne bakıyorum da harika imkanları var öğrencilerin..Moda Editörlüğü’nden,Moda Fotoğrafçılığı’na kadar pek çok ders var Yeditepe'de.Ne şans anlayan öğrenci için.Dolayısıyla artı bir master programıyla çocuğun birden fazla alana yönelme imkanı var.
Gelelim yabancı markaların olayına..Bu kadar çok marka ve department store olsaydı o vakit kesinlike brand management veya marketing gibi bir yan dal veya master yapar o yöne giderdim.Her dönem yükselen meslek trendleri var ve bence bu dönem kesinlikle bunun yükselişi.Evet, tasarımcılık çok popüler bir meslek oldu.Giyime kuşama meraklı her yurdum genç kızı,ben tasarımcı olacağım hevesinde.Bu meslek birçok meslek gibi çok zor.Ama bu ülkede Moda Tasarımcılığı çok daha fazla zor ve sıkıntılı.
İşin görünen yüzü çok zevkli, ama tabii saatlerinizin ve günlerinizin çoğunu mutfağında geçiriyorsunuz işin.Ve o kısım hiç de o kadar giyime kuşama merakla halledilebileceğiniz şekilde değil.(bu kısma fazlasıyla katıldım,zevkli olmakla yaratma gücü çok başka şeyler..)
-‘Moda Tasarımı’ okumak isteyen öğrencilere herhangi bir tavsiyeniz var mı? Ya da anlatmak istediğiniz,size tecrübe kazandıran herhangi bir anınız?
Burçe Bekrek:Daha 28 yaşındayım,benim her günüm tecrübe.Öyle bir tecrübe aktarımım olamaz.Ama şunu diyebilirim;bu mesleği gerçekten yapmak ve başarılı olmak istiyorlarsa sadece çizmek,dikmek ya da ne bileyim güzel giyinmeyi bilmek yetmez.Bu meslekte tek başlarına yürüyeceklerse eğer ve kendilerine bir mağaza ya da showroom açacaklarsa,yaratıcı kafa yeterli değil..Muhakkak master yapsınlar ya da yan dallar da okusunlar.Çünkü yaratıcılığın yanında matematik kafası da lazım,ticari kafa da.Marketing,styling gibi ek kabiliyetler tek başınıza biri olarak dik durabilmenizi sağlayabilir.Yoksa istediğin kadar tasarla,bir stile sokamıyorsan,kurumsal kimliğini kafanda oluşturamıyorsan ve en önemlisi satmayı,döndürmeyi beceremiyorsan ne anlamı var ki..
-Bir gün ‘Podyum Tasarımcısı’ olmaya ne gözle bakıyorsunuz?
Burçe Bekrek:'Podyum Tasarımcısı'ndan kastın nedir bilmiyorum ama tabii ki en büyük hayalim yabancı moda haftalarında olabilmek ama daha çok erken.Yurtdışında stockistlerin olmadan,aldığın siparişleri döndürebileceğinden emin olmadan ve en önemlisi düzenini oturtmadan balıklama atlamak, suya çakılma hissi yaratabilir.
–Istanbul Fashion Week’te bir şov düzenlenmeniz talep edilse cevabınız ne olur?
Burçe Bekrek:Hayır.
-Bir tasarımcı gözüyle bakınca;Istanbul Fashion Week hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Burçe Bekrek:Bunu katılan tasarımcılara sormalı aslında.Geri dönüşler nasıldır,ne kadar faydası olmuştur veya oraya ne kadar çok buyer gelmiştir ya da yabancı basın yeterli oranda katılmış mıdır,hatta katıldıysa geri dönüşü nedir vs. gibi soruların cevabını en iyi onlar verir.Yoksa kendi kendimize ve birbirimizi ağırlıyorsak ne anlamı vardır.Keşke harcanan paraların bir kısmı yurtdışındaki fuar ve moda haftaları için genç tasarımcılara fon olarak ayrılsa..
Kendisine bu güzel cevapları için bir kez de burdan teşekkür etmek istiyorum.
P.S:Bu arada ‘Tasarımlarından sonra bir kez de samimiyetiyle kalbimi çalıyor’ dediysem bu öyle kuru bir samimiyet değil,elinde olmayan sebeplerle bana yanıt veremeyince çıldırdığını söyleyecek kadar alçakgönüllü biri Burçe Bekrek.İşte onu sevmek için bir sebep daha! :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder